SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L İLİM

<< 57 >>

باب: ما جاء في العلم. وقوله تعالى: {وقل رب زدني علما} /طه: 114/.

6. İlim Ve Yüce Allah'ın  De Ki: Rabbim İlmimi Artır [Ta-Ha 114]  Sözü

 

-القراءة والعرض على المحدث، ورأى الحسن والثوري ومالك القراءة جائزة، واحتج بعضهم في القراءة على العالم بحديث ضمام بن ثعلبة، قال للنبي صلى الله عليه وسلم: آلله أمرك أن نصلي الصلوات؟ قال: (نعم). قال: فهذه قراءة على النبي صلى الله عليه وسلم، أخبر ضمام قومه بذلك فأجازوه. واحتج مالك بالصك يقرأ على القوم، فيقولون: أشهدنا فلان، ويقرأ ذلك قراءة عليهم، ويقرأ على المقرىء فيقول القارىء: اقرأني فلان.

حدثنا محمد بن سلام: حدثنا محمد بن الحسن الواسطي، عن عوف، عن الحسن قال: لا بأس بالقراءة على العلم. وحدثنا عبيد الله بن موسى، عن سفيان، قال: إذا قرىء على المحدث فلا بأس أن يقول: حدثني. قال: وسمعت أبا عاصم يقول عن مالك وسفيان: القراءة على العالم وقراءته سواء.

Muhaddise okumak ve arz etmek. Hasan, es-Sevrî ve İmam Malik kıraat (yöntemi ile hadis almayı) caiz görmüşlerdir. Bazı ilim adamları, muhaddise okumak suretiyle hadîs almanın caiz olduğuna Dımam b. Sa'lebe'nin hadisini delil göstermişlerdir. O, Nebi s.a.v.'e Namazların kılınmasını sana Allah mı emretti?" diye sormuş, Nebi (s.a.v.) de  Evet" diye cevap vermiştir. Bu, Nebi (s.a.v.)'e  okumaktır. Dimam bunu kavmine bildirmiş onlar da bunu onaylamışlardır.

İmam Malik, bir topluluğa okunan yazı hakkında topluluğun "Falan kişi bizi Şahit kıldı" demesini delil getirmiştir. Bu onlara kıraat usulüyle okunmaktadır.

Hadis, okutan kişiye okunur ve okuyan kişi "falan kişi bana okuttu" der.

Bize Muhammed îbn Selam, ona Muhammed İbnü'l-Hasen e!-Vasıtî ona Avf ona da Hasan tahdisen şunu haber verdi: "Alime okumakta bir beis yoktur (bu caizdir)."

Bize Muhammed İbn Yusuf el-Firebrî ona Muhammed İbn İsmail el-Buharî ona Ubeydullah İbn Musa ona da Süfyan şöyle haber verdi: Muhaddise bir ha­dis okunduğunda (şayet sen bunu dinliyorsan, "bu muhaddis) bize haber verdi" demende bir sakınca yoktur.

Ebu Asım'ın Malik ve Süfyan'dan şunu rivayet ettiğini duydum: Alime oku­mak ve alimin okuması eşittir.

 

حدثنا عبد الله بن يوسف قال: حدثنا الليث، عن سعيد، هو المقبري، عن شريك بن عبد الله بن أبي نمر: أنه سمع أنس بن مالك يقول:

 بينما نحن جلوس مع النبي صلى الله عليه وسلم في المسجد، دخل رجل على جمل، فأناخه في المسجد ثم عقله، ثم قال لهم: أيكم محمد؟ والنبي صلى الله عليه وسلم متكىء بين ظهرانيهم، فقلنا: هذا الرجل الأبيض المتكىء. فقال له الرجل: ابن عبد المطلب؟ فقال له النبي صلى الله عليه وسلم: (قد أجبتك). فقال الرجل للنبي صلى الله عليه وسلم: إني سائلك فمشدد عليك في المسألة، فلا تجد علي في نفسك. فقال: (سل عما بدا لك). فقال: أسألك بربك ورب من قبلك، آلله أرسلك إلى الناس كلهم؟ فقال: (اللهم نعم). قال: أنشدك بالله، آلله أمرك أن نصلي الصلوات الخمس في اليوم والليلة؟ قال: (اللهم نعم). قال أنشدك بالله، آلله أمرك أن نصوم هذا الشهر من السنة؟ قال: (اللهم نعم). قال: أنشدك بالله، آلله أمرك أن تأخذ هذه الصدقة من أغنيائنا فتقسمها على فقرائنا؟ فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (اللهم نعم). فقال الرجل: آمنت بما جئت به، وأنا رسول من ورائي من قومي، وأنا ضمام بن ثعلبة، أخو بني سعد بن بكر.

رواه موسى وعلي بن الحميد، عن سليمان عن ثابت، عن أنس، عن النبي صلى الله عليه وسلم بهذا.

 

[-63-] Şerik İbn Abdullah İbn Ebu Nemir, Enes bin Malik'in şöyle dediğini bizzat ondan işittiğini söylemiştir: Biz mescitte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte otururken deve üzerinde bir adam girerek devesini mescide çöktürdü, sonra bağladı. Ardından "Muhammed hanginiz?" diye sordu. Nebi s.a.v. ashabı arasında yan tarafına dayanmış olarak oturuyordu. Biz "Şu beyaz tenli ve yan tarafına dayanmış olarak oturan adamdır" dedik. Adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Ey Abdülmuttalib'in oğlu (torunu)!" dedi. Nebi s.a.v. yine: "Buyur dedi. Adam: "Sana bazı şeyler soracağım ve seni sıkıştıracağım.  Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet" buyurdu. Adam: "Allah aşkına söyle, bir gün ve gecede beş vakit namaz kılmayı sana Allah mı emretti?". Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): Allah'ım buna şahittir evet" buyurdu. Adam: "Allah aşkına söyle, senenin şu (Ramazan) ayını oruçlu geçirmemizi sana Allah mı emretti?".

 

Allah'ım buna şahittir, evet" dedi. Adam: "Allah aşkına söyle, şu zekatı zenginlerimizden alıp fakirlerimize da­ğıtmanı sana Allah mı emretti?" Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): Allah'ım buna şahittir evet" buyurdu. Adam: "Senin getirdiklerine ben İman ettim. Ben gerideki kavmimin de elçisiyim. Ben Benî Sa'd b. Bekir kabilesinden Dımam b. Sa'lebe'yim" dedi.

 

 

AÇIKLAMA:     Kıraat ve arz arasında genellik - özellik şeklinde bir farklılık bulunduğundan bunları "ve" bağlacı ile bağlamıştır. Çünkü hadis öğrencisinin hadisi okuması (kıraat), arz ve diğer yollardan daha geneldir. Arz yalnızca kıraat yolu ile olur., Çünkü arz, hadis öğrencisinin hocasının huzurunda ona veya başkasına hadis arz etmesi ile olur. Bu kıraatten daha özeldir. Bazıları mecazen öğrencinin hoca­sına bir aslı getirmesi, hocanın bunu kontrol edip sıhhatli olduğunu gördükten sonra içindekileri tek tek anlatmaksızm veya öğrencinin ona okuması olmaksızın rivayet etmesine izin vermesine de arz demişlerdir. Doğru olan, buna mutlak anlamda arz değil "arz-ı münavele" denilmesidir.

 

İlk dönem alimlerinin kimi yalnızca hocanın öğrencilerine anlattığı hadislere itibar eder, öğrencinin hocasına okuduğu hadislere ise itibar etmezdi. Bu se­beple Buharî bunun caiz olduğuna dair bir başlık atarak bu başlık altında Hasan-ı Basrî'nin "Alime hadis okumakta bir sakınca yoktur" sözünü aktarmıştır. Yine Süfyan-ı Sevrî ve Malik'ten senetli olarak bunların alimden işitme ile ona okumayı eşit saydığını rivayet etmiştir.

 

"Bazıları..delil göstermişlerdir" ifadesinde kasdedilen Buharî'nin hocası Humeydî'dir. Humeydî bunu en-Nevadir adlı kitabında söylemiştir. Kitabın giriş kısmında yetiştiğim ve kendisine tabi olduğum kişiler de böyle söylemişlerdi. Ancak daha sonra bunun böyle olmadığını, bu sözü söyleyenin Ebu Said el-Haddad olduğunu anladım. Beyhakî el-Ma'rife adlı eserinde İbn Huzeyme yo­luyla şunu rivayet etmiştir: Muhammed İbn İsmail el-Buharî'nin şöyle dediğini işittim: "Ebu Said el-Haddad şöyle demiştir: Bende Nebi s.a.v.'den alime elindeki bilgileri okumak İle ilgili bir haber bulunmaktadır". Ona "Bu nedir?" diye sorulunca "Dımam b. Sa'lebe'nin; Allah aşkı için söyle bunu sana Allah mı emretti? şeklinde soru sorduğu, Nebi s.a.v.'in de; "Allah'ım buna şahittir, evet" diye cevap verdiği hadistir" dedi.

 

Buharî'de yer alan metinde Enes'in Dımam b. Salebe ile ilgili naklettiği ri­vayette Dımam'ın bunu kavmine bildirdiği yer almamaktadır. Bu, İmam Ahmed b, Hanbel ve diğerlerinin farklı bir yolla İbn İshak'tan rivayet ettikleri şu hadistir: Bana Muhammed bin'-Velîd İbn Nüveyfi', Küreyb'den o da İbn Abbas'tan nak­letti: Benu Sa'd b. Bekir kabilesi Dımam İbn Sa'lebe'yi Nebi s.a.v.'e gönderdiler... Dımam kavmine dönünce onlara şunu haber verdi: "Şüphesiz Yüce Allah bir resul gönderdi ve ona bir kitap indirdi. Ben de size onun yanından emrettiklerini ve yasakladıklarını getirdim". Vallahi o gün akşam olmadan önce yanında bulunan ne kadar erkek ve kadın varsa hepsi Müslüman oldular.

 

"Hasan'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Alime kıraat etmenin (hadis oku­manın) bir sakıncası yoktur": Bunu Hatîb buradakinden daha eksiksiz bir şekilde rivayet etmiştir. Hatîb'in; Ahmed b. Hanbel, Muhammed İbnü'l-Hasen el-Vasıtî, Avf el-A'rabî yoluyla rivayetine göre bir adam Hasan'a "Ey Ebu Saîd! Evim uzakta, gidip gelmek bana zor geliyor. Şayet kıraatte bir sakınca görmezsen sana elimdeki bilgileri okuyayım" demiş, Hasan da şöyle demiştir: "Senin bana oku­man ya da benim sana okumam hiç fark etmez". Adam: "Bu durumda ben bir hadisi rivayet ederken Hasan bana anlattı (tahdis etti) diyebilir miyim?" diye sormuş, Hasan da "Evet, Hasan bana anlattı (tahdis etti) diyebilirsin" demiştir.

 

Nebi s.a.v.in bir yere dayanarak oturması devlet başkanının, idaresi altındakiler yanında İken bir yere dayanarak oturabileceğini göstermektedir. Yine Nebi s.a.v.'in ashabın içinde bulun­ması da onun kibirden ne Ölçüde uzak olduğunu göstermektedir.

 

"Devesini mescide çöktürdü": İbn Battal ve diğerleri bu ifadeden develerin idrar ve dışkısının temiz olduğu sonucunu çıkarmışlardır. Çünkü bu kişi mescitte bulunduğu süre içinde devesinin idrar veya dışkı yapmayacağından emin ola­mazdı. Nebi s.a.v. de bunu yadırgamamıştır. İfadenin buna delalet etmesi açık değildir. Burada yalnızca ihtimal söz konusudur. Ebu Nuaym'ın şu rivayeti de bu ihtimali ortadan kaldırmaktadır: "Devesine binerek mescide geldi. Devesini çöktürdü, sonra bağladı. Daha sonra mescide girdi". Bu ifade, Dımam'ın mescide devesi ile birlikte girmediğini göstermektedir. Ahmed b. Hanbel ve Hakim'de İbn Abbas'tan yapılan şu nakil bundan da açıktır: "Devesini mescidin kapısının önüne çöktürdü, bağladı, sonra da mescide girdi".

 

Bazı rivayetlerde "dayanmış olarak oturan şu beyaz adamdır" ifadesi yer al­maktadır. Nebi s.a.v. ne beyaz ne de esmerdi, kırmızıya çalan bir beyazlıktaydı.

 

Nebi s.a.v.'in adamın ona layık olduğu gibi saygılı bir şekilde hitap etmemesi üzerine İlk başta adama "evet" değil de "seni dinliyorum" dediği söylenmiştir. Nitekim Yüce Allah özellikle de bu konuda şöyle buyur­muştur: "Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın [Nur, 63] Şayet Dımam'ın Müslüman olarak mescide geldiği görüşünü kabul edersek onun böyle yapmasının gerekçesi, bu konudaki yasağın kendisine ulaşmamış olmasıdır.

 

Ayrıca o sırada kendisinde bedevilere özgü kaba davranışlar bulunmaktaydı. Bu durum onun "Seni sorularımla sıkıştıracağım" ve Sabit'in rivayetinde "Senin bize gelen elçin senin peygamberlik İddia ettiğini söylüyor" ifadelerinde de görülmek­tedir. Bu sebeple Sabit'in Enes'ten yaptığı rivayetin başında şöyle denilmektedir: "Bizim Allah Resulüne bir şey sormamız Kur'an'da yasaklan­mıştı. Bu sebeple çölden (bedevilerden) akıllı bir adamın gelerek Nebi s.a.v.'e soru sormasını ve bunu dinlemeyi isterdik". Ebu Avane Sahih'inde şunu da eklemiştir: "Bedeviler bu konuda bizden daha cür'etli idi". Yani sahabe vahyin kendilerine çizdiği sınırda dururken, bedeviler durumu bil­memeleri sebebiyle mazur görülüyorlardı. Sahabe soru soran kişinin, sorduğu şeyi bİlebİlmesi için akıllı olmasını temenni etmiştir. Dımam'ın soru sormadan önce, amacına ancak bu şekilde ulaşacağını düşündüğünden mazeret beyan etmesi de onun akıllı olduğunu göstermektedir. Sabit'in rivayetinde şu fazlalık da vardır: "Dımam, Nebi s.a.v.'e göğün yükseltilmesi, yerin yayılması ve bunun dışında yaratılan varlıklar hakkında da soru sormuştu, sonra da sorduğu şeyler konusunda Nebi s.a.v.i tasdik ettiğine dair ona yemin etmişti. Bu yemini, pekiştirme ve işi sağlamlaştırma için her so­ruda tekrarlamış, daha sonra bunu tasdik ettiğini açıkça söylemiştir. İşte bütün bunlar onun güzel davranışını ve aklının sağlamlığını göstermektedir. Bu yüzden Hz. Ömer (r.a.) Ebu Hureyre'nin rivayetine göre şöyle demiştir: "Dımam'dan daha güzel ve öz soru soran görmedim".

 

"Zekatlarımızı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı sana Allah mı emretti": İbnü't-Tîn şöyle demiştir: Bu, kişinin zekatını kendi başına dağıtamayacağını gösterir. Ben (İbn Hacer) derim ki: Bu tartışılır. "Fakirlerimize" sözü yaygın durumu ifade etmek için söylenmiştir. Çünkü zekatların çoğunluğu fakirlere ve­rilmektedir.

 

"Senin getirdiklerine iman ettim": Bu, zaten mevcut olan şeyi haber verme anlamına gelebilir. Buharî de bu anlamı tercih etmiştir. Kadı lyaz da bu anlamı tercih etmiş ve onun Nebi s.a.v.'in elçisinin haber verdiği şeyleri bir kez de Nebi s.a.v.'den duymak için ona geldiğini söylemiştir. Çünkü Müslim'de ve diğerlerinde Sabit'in Enes'ten rivayetine göre Dımam şöyle demiştir: "Senin elçin. iddia etti". Taberanî'de Küreyb'in İbn Abbas'tan riva­yetine göre "Bize senin mektupların ve elçilerin geldi" demiştir. Hakim, hadiste alî isnadı talep etmeyi buradan çıkarmıştır. Çünkü Dımam bunları Hz. Peygam­ber'in elçisinden duyduğu halde Nebi s.a.v.'in ağzından da duymak istemiştir. Dımam'ın "iman ettim" sözü o anda iman etme anlamına da gelir. Kurtubî "elçin...iddia ediyor" sözüne dayanarak bu ih­timali tercih etmiş ve şöyle demiştir: "İddia (zu'm) kesin olarak güvenilmeyen söze denir. İbnü's-Sikkît ve diğerleri böyle demişlerdir. Ben (İbn Hacer) ise derim ki: Bu tartışılır. Çünkü Ebu Ömer ez-Zahid'in hocası Sa'leb'in el-Fasih adlı eserinin şerhinde belirttiği gibi zu'ın kelimesi muhakkak olan söze de denir. Sibeveyh'in "Halil zu'ın (iddia) ediyor" sözlerinin çoğu da Sibeveyh tarafından delil getirme için söylenmiştir. Vahyin başlaması konusunda geçen Ebu Süfyan hadisinde buna temas etmiştik. Ebu Davud'un bu hadise "müşrikin mescide girmesi" başlığını vermesi Dımam'ın o sıra müşrik olarak geldiğini düşündüğün­den değil, sahabenin gelen adama hiçbir soru sormaksızın mescide girmesine İzin vermelerinden kaynaklanmaktadır. Dımam'ın "iman ettim" sözünün "daha önce iman etmiştim" anlamına geldiğini güçlendiren deliller’den biri de Hz. Pey­gamber'e Allah'ın birliğinin delillerini sormaması, genel olarak peygamberlik ve İslamî hükümler hakkında sorular sormasıdır. Bu söz "şimdi iman ettim" anlamında kullanılsaydı, tasdiki gerektiren bir mucize talep ederdi. Bunu Kirmanî söylemiştir. Kurtubî bu hadisi, mucize görmese bile mukallid’in Peygamber'e imanının sahih olduğuna delil getirmiştir. İbnü's-Salah da buna işaret etmiştir.

 

Bir Hatırlatma: Şureyk'in bu rivayetinde hac zikredilmemîştir. Müslim ve diğerleri ise bunu zikretmişlerdir. Musa rivayetinde Dımam Nebi s.a.v.'e "(Senin elçin) üzerimize ona yol bulanlar için Kabe'yi haccetmenin farz olduğunu söyledi" demiş, Nebi s.a.v. de doğru söylemiş" buyur­muştur.

 

 Hadisten Çıkan Diğer Bazı Sonuçlar

 

Bu hadiste yukarıda zikredilenler dışında şu hususlar da yer almaktadır:

 

1. Bir kişinin haberi ile amel etmek gereklidir. Dımam'ın durumu kesin ola­rak anlamak için Nebi (s.a.v.)'e gelmiş olması bunu zede­lemez. Çünkü Hakim'de yer aldığı üzere o Nebi (s.a.v.) ile buluşmayı ve bizzat konuşmayı istemiştir. İbn Abbas'ın hadisinde yer aldığı üzere Dımam tek başına kavmine dönmüş, kavmi onu doğrulamış ve iman etmişlerdir.

 

2. Kişinin dedesi babasından daha tanınmış ise çocuk ona nisbet edilir. Ni­tekim Hz.Peygamber  Huneyn savaşında "Ben Abdülmuttalib'in oğluyum" demiştir.

 

3. Kesin olan bir iş için daha fazla pekiştirmek amacıyla yemin edilmesi ca­izdir.

 

4. Birbiri ile yaşıt olan kişilerin birbirinden rivayette bulunması. Çünkü Said ve Şüreyk tabiundan aynı derecede olan Medine'li iki alimdir.